Bir devr-i şe’âmet: Yine çiğnendi yeminler;
çiğnendi, yazık, milletin ümmîd-i bülendi.
Kânun diye, topraklara sürtüldü cebinler;
kânun diye, kânun diye, kânun tepelendi…
Bîhûde figanlar yine, bihûde enînler!
*
Eyvah! Otuz-üç yıl o zehir giryeleriyle,
hüsranları, buhranları, ehvâli, melâli,
âmâl i devâhîsi, ve sulh u seferiyle
bir sel gibi akmış, mütevekkil, mütehâli…
Yazsın bunu târih-i iber hatt-ı zeriyle!
*
Ey bir dem i rûyâ gibi geçmiş karagünler,
bir lahza edin seyr-i cahîmînizi tekrâr;
dönsün bize mâzî, o derin nazra i mugberr…
Heyhât! Otuz-üç yıl, otuz-üç yıl bütün ekdâr:
heyhat!.. Ne bir ders, ne bir fikr-i mukarrer!
*
Silmez fakat elvâhını târih-i muânid;
Doksan-Beşi aç: Gölgesi bir tâc-ı harîsin
saklar mütelâşî, mütereddid, mütemerrid
evzâ-i şeb engîzini bir bûm-ı habisin.
Hâlâ o vesâvis, o desâyis, o mefâsid!
*
Hâlâ o şebin zeyl-i temâdîsi bu ızlâm;
hâlâ o cehâlet, o tecâhül ve o techîl;
hâlâ vatanın hıssası bir tûde-i âlâm;
hâlâ düşünen başlara hep latme i tenkil;
hâlâ sırıtan dişlere hep lokma-i in’âm.
*
Hâlâ tarafiyyet, hasebiyyet, nesebiyyet;
hâlâ «Bu senindir, bu benim!» kısmeti cârî;
hâlâ gazab altında hakıykatle hamiyyet…
Hep dünkü terennüm, sayıdan saygıdan ârî;
son nağmesi yalnız: «Yaşasın Sevgili Millet!..».
*
Millet yaşamaz, hakka tahassürle solurken
«Sussun!» diye vicdânına yumruklar inerse;
millet yaşamaz, Meclisi müstahkar olurken
iğfâl ile, tehdîd ile titrer ve sinerse;
millet yaşamaz, mahşer-i millet boğulurken!
*
Kânun diyoruz; nerde o mescûd-i muhayyel?
Düşman diyoruz; nerde bu? Hâricde-mi, biz-mi?
Hürriyetimiz var, diyoruz; şanlı, mübeccel,
düşman bize kânun-mu, ya hürriyyetimiz-mi?
Bir hamlede biz bunları kahretdik en evvel.
*
Bir hamle-i mahmûm-i tegallüble değişdik
hürriyyeti şahsıyyete, kânûnu gurûra;
heyhât! Otuz-üç yıl geri düşdük, ve bu mühlik
yoldan şu nedâmetli ve gafletli mürûra;
bî şübhe o hummâ-yi cünûn oldu muharrik.
*
Ey millete bir sille olan darbe-i münker;
ey hürmet-i kânûnu tepen sadme-i bî dâd!
Milliyeti, kânûnu mukaddes tanıyan her
vicdan seni lağnetle, meeziletle eder yâd…
*
Düşsün sana – meyyâl-i tahakküm – eğilen ser;
kopsun seni – bir hakk diye – alkışlıyan eller!..
*
– 6 Kânunusâni, 1327 –
Tevfik Fikret
( 1867 – 1915 )
Rübâb-ı Şikeste ve Diğer Eserleri, S. 38-40
DOKSAN BEŞE DOĞRU
Bir uğursuz dönem gene:
Gene çiğnendi nice andlar;
Çiğnendi, yazık, ulusun yüce umudu!
Yasa diye topraklara sürtüldü alınlar;
Yasa diye, yasa diye, yasalar tepelendi…
Boş yere çığrı çığlık, boşuna bu inilti!
*
Vah olsun! Otuz üç yıl o ağulu ağlayışlarla,
Yitikler, bunalımlar, korkular, üzünçlerle,
Dilekleri belâları ve de barışı utkusuyle
Bir sel gibi akmış, boyun eğik, boşu boşuna…
Yazsın bunu altın yazısıyle öğretici tarih!
*
Ey bir düş demi gibi geçmiş kara günler,
O kara yangın gidişinizi bir an yineleyin de;
Dönsün bize geçmiş, o derin ve de küskün bakış…
Yazık ki! Otuz üç yıl, otuz üç yıl tüm acılar;
Yazık ki! Ne bir şey öğretmiş, ne bir düşünce!
*
Silmez ama yazdıklarını inatçı tarih;
Doksan beşi aç: Gölgesi bir taç delisinin
Saklar ivecen, çekingen, direngen
Bir kötü baykuşun karanlık gece işlerini
Hep o kuruntular, o oyun düzen,
o bozguncu kargaşa.
*
Hep o gecenin sürgit benzeridir bu karanlık;
Hep o kara bilisizlik, o bilmezlik,
bilmez saymak herkesi;
Hep o bir yığın üzünç vatanın payı;
Hep o, düşünen başlara tepeleyici tokat,
Hep o, sırıtan dişlere hep susturucu lokma!
*
Hep o, yan tutma, soydan soptan yana olma;
Hep o, “Bu şenindir, bu benim!” ortaklığı ayakta;
Hep o, öfke ezer gerçekle yurtseverliği…
Hep dünkü türküler, sayıdan, saygıdan boşanmış;
Son nağmesi yalnız: Yaşasın sevgili ulus!
*
Yaşamaz ulus, hakkı özleyip solurken,
Sussun diye vicdanına yumruklar inerse;
Ulus yaşamaz, horlanırken kurultay
Aldatılıp, korkutulup titrer ve sinerse;
Ulus yaşamaz, ulusun toplum özü boğulurken!
*
Yasa diyoruz; nerde o secde edilesi düşsel varlık?
Düşman diyoruz: Nerde bu? Dışarda mı, biz mi?
Özgürlüğümüz var, diyoruz, şanlı, yüce;
Yasa mıdır bize düşman, yoksa özgürlük mü?
Bir atılışta biz bunları yok ettik en önce.
*
Gözü dönmüş zorbalığın atılımıyle değiştik
Özgürlüğü kişisel güce, yasayı benlik duygusuna;
Yazık ki! Otuz üç yıl geri düştük ve bu sakıncalı
Yoldan şu pişmanlık dolu, uyur uyanmaz geçide
Kuşku yok o delilik ateşi itti bizi.
*
Ey ulusa atılan o yadsınası tokat!
Ey yasalara saygıyı tepen o zalim çarpıntı!
Ulusun varlığını, yasayı kutsal tanıyan her
Vicdan seni kargıyıp, alçaltarak anar…
*
Düşsün sana -zorbalığa yatkın- eğilen baş,
Kopsun seni -bir hak diye- alkışlayan eller!
Bugünkü Türkçe ile, Tevfik Fikret’in
deyişine bağlı kalarak söyleyen:
Ceyhun Atuf Kansu ( 1919 – 1978 )